FRANK LLOYD WRIGHT “PRAIRIE EVLERİ” ve “USONIAN EVLERİ”
F.L.Wright
son derece basit ve yalın iç mekânlara, düzenli ve geometrik cephelere sahip
tasarımlar gerçekleştirmiş, doğa ile yapının kendiliğinden bir uyum içinde
olması gerektiğini savunan Organik mimarinin ilkelerini ortaya koymuştur.
F.L.Wright’ın mimar olarak
başlıca arayışı, organik bir mimari için ideal geometrik biçimlerin ve doğada
yinelenen biçimlerin / ögelerin soyutlanması olmuştur.
Wright’ın düşünceleri ve
mimarisi üzerinde Sullivan’ın ofisinde çalışmakla kazandığı öğreti ve
deneyimler dışındaki diğer etkiler:
-17.yüzyılda
Amerika’ya göç edip yerleşenlerin yaptıkları konutlar;
-Uzak Doğu
(Japon) mimarisi;
-Amerikalı filozoflar Henry
Thoreauve Ralph Waldo Emerson (demokrasinin doğa içinde kişisel yaşama hakkı
olma rüyası);
-Çocukken 9 yaşında annesi
tarafından verilen eğitimci Froebel’in ilk eğitim/oyun elemanları olan ahşap
koni, silindir ve küp blokların rolünden de söz edilir.
PRAIRIE EVLERİ
Şikago’nun banliyölerinde
konut binaları tasarladı. “Prairie” konutları olarak anılan bu binalar,
17.yüzyıl Amerikan kır evinin merkezinde olan ocak ve bacada olduğu gibi,
merkezdeki bir çekirdekten çıkan asimetrik kollarla haç şeklinde bir plana
sahipti. Merkezden çıkan bu kollar birbirleri ile çakışan değişik yükseklikte
hacimlerdir. Tüm ev, bacanın çekirdek olarak merkezde olduğu bölünmemiş tek bir
mekân gibidir. Alçak duvarlar ve yatay pencere bantları üzerinde sürekli bir çatı
ile yataylık vurgulanmıştır.
Birçok aile için 1911 yılına
kadar yaptığı ev tasarımları ile “Prairie” tipi ev tasarımını daha da
geliştirdi. Bu evler, “merkez-kaç” çekirdek şömine ve çok sayıda pencere ve
terasa çıkan bir seri kapı olan dış duvarlar ile “kutu”nun kırılmasını ve açık
plan anlayışını sergiler. Dıştan bina, haç şeklinde iç içe geçen iki doğrusal
kütle, asimetrik bir denge içinde görünür. Her kolda farklı yüksekli ve
büyüklükte hacimler vardır.
Bu evleri yaparken Wright’in
arzusu sadece bir ev inşa etmek değil, bütün bir çevreyi hatta evin içinin
detaylarını oluşturmaktı. Evle birlikte mobilyalarını, aksesuarlarını,
kumaşları, halıları da tasarlamaktaydı.
“Wart Willitts Evi” (1903) bu türün inşa edilmiş en tipik
ilk örneği sayılmaktadır.
WART WILITTS EVİ
1901'de
tasarlanan Willits evi, büyük kır evlerinin ilk
olarak kabul edilir. Highland Park,
Illinois Chicago banliyösünde inşa, ev sokağa simetrik bir cephe sunuyor. Ev hakkında daha
ilginç noktalardan biri, Wright'ın mimariyi doğa ile sorunsuz bir şekilde
birleştirebilmesidir.
Plan,
merkezi bir şömineden uzanan dört kanatlı bir çarmıha geriliyor. Vitray
pencerelere ve odaları bölen ahşap ekranlara ek olarak, evdeki mobilyaların
çoğunu da tasarladı.
Wright,
bu evi büyüleyici kılan mimari ve doğa arasındaki boşluğu köprülemek için
biliniyordu, çünkü Wright'ın doğayla yeniden bağlantı kurma konusundaki
ilgisinin ve Wright'ın Japon mimarisine eşit ilgisinin ve aynı anda meydana
gelen Hollandalı sanat hareketinin tam bir ifadesidir.
Willits Evi gerçek
çayır tarzında ilk ev ve Wright'ın ahşap çerçeve ve inşaat sıva sisteminin tam
gelişimini işaretler. Alanın her iki tarafından projelendirilen dikdörtgen bir
kanat ile dikdörtgen bir merkezi alandan oluşan daha karmaşık bir şekildir. Bu,
düşük çatılara, zemine paralel çalışan ve evin çerçevesinin ötesine uzanan
unsurlara ek olarak, çoğu kır tarzı ev için standart bir tasarım özelliğidir.
Wright, merkezi
bir baca çekirdeğinin etrafında akan ve dışa doğru kapalı verandalar ve açık
teraslara uzanan iç mekân ile bir haç planı kullandı. Evin planı,
merkezi çekirdekteki şömineden uzanan dört kanat ve her kanattan gelen
hareketin diyagonal bir çizgi boyunca olduğu gibi, bir yel değirmeni tarzıdır.
Kanat iki yüksek pencereler ve duvarlı bir teras ile büyük bir oturma odası
içerir. Büyük bir sundurma ile genişletilmiş Yemek Odası, üçüncü kanat oluşur;
dördüncü, evin arkasına doğru, mutfak ve hizmetkar dörtte içerir. Wright,
tasarımında köşegenleri diğer birçok yere birleştirir.
Birinci katta
sokak, Yemek Odası, Mutfak, kiler, hizmetkar çeyrek, resepsiyon, porte cochere,
veranda ve teras karşı karşıya oturma odası bulunmaktadır. Birinci kat da
birlikte kümelenmiş birkaç şömine içerir. Bir giriş-merdiven salonu, oturma
odası, yemek odası ve mutfak merkezi şömine etrafında döner. Evin planı
açılmaya başlar ve odalar çok daha güçlü bir şekilde dışa bağlanır. Ev daha az
bulunur ve dışa doğru hareket eden mimari ana özelliklerden biriydi. Evin
ikinci katına taşınırken, beş yatak odası, bir dikiş odası ve Güney girişinde
bir kütüphane bulunmaktadır. Bunun yerine (doğrudan oturma odası üzerinde) Batı
yatak odası devam kanat tam genişliği, ikinci kat yetiştiricilerinin için
boşluk bıraktı.
USONIAN EVLERİ
1936’da
ABD büyük bir ekonomik kriz içindeyken tekrar ev mimarisine yönelen Wright,
'Prairie Evi'nden sonra 'Usonian Evi'ni geliştirdi. Bu tasarım ile düşük gelir
düzeyine sahip insanların konut ihtiyacına cevap vermiş oldu. Bu evler,
demokrasinin doğa içinde kişisel yaşama hakkı olma rüyasından kaynaklanmıştır.
“Her
birey için bireysel bir tarz; her yer için uygun bir biçimsel dil.”
Usonian ev ile haçsal plan
yerini L-plana bıraktı. Değişik işlevler mekânın sürekliliği içerisinde
farklılaştırılıp biçimlendirilmekteydi. Bunlar küçük, tek katlı, L-şeklinde
planı olan, çevre duyarlı (güneş enerjisinin kullanan), korunaklı araba yeri
bulunan yerlerdir. Birçok çeşitleri (50 kadar) tasarlanıp inşa edilmiştir. Eşitlikçi
bir kültüre dayanan “Usonian” kültürü ve kentsel düşü olan “Broadacre City”
birbirinden kopuk düşünceler değildir. Ev artı toprak (her ev için 4000 m²) ve
her ikisinin ekonomik yönetimi esastı. Aileler için bağımsız ev konutları
oluşturmalıydı.
SOLOMON R. GUGGENHEIM MÜZESİ
Frank Lloyd Wright tarafından 1943 yılında tasarımına başlanan ve 1959 yılında tamamlanan Solomon R. Guggenheim Müzesi New York şehrinin en ikonik yapılarından bir tanesidir. Frank Lloyd Wright öldükten 6 ay sonra açılabilen Solomon R. Guggenheim Müzesi, bu bağlamda Frank Lloyd Wright’ın en uzun süren projelerinden bir tanesidir.
Wright, müzeyi tasarlarken Manhattan’ın alıştığımız dikdörtgensel, katı
mimarisinden tamamen ayrı bir dil üretmiş. Müzenin organik ve kıvrımlı
mimarisi, yapıyı kalabalık Manhattan sokaklarında fark edilir kılmıştır.
Solomon R. Guggenheim Müzesi’nin dış cephesi gökyüzüne
doğru kıvrılarak yükselen beyaz betonarme silindirlerden oluşuyor. Dönerek
yükselen yapı, binanın dışında ve içinde eşsiz bir atmosfer yaratmaktadır.
Yapının bu şekilde yükselmesi, Wright’ın tasarım aşamasında amaçladığı ‘devamlı
bir zemin üzerinde tek bir geniş mekan’ fikri mimari ölçekte gerçekleştirilmiş.
Yapıya girildiğinde ilk karşılaşılan mekan müzenin 28
metre yüksekliğindeki büyük galeri boşluğudur. Bu atrium cam bir kubbe ile
kapatılmıştır. Galeri boşluğunun hemen yanında, 6 kat boyunca yükselen bir
rampa bulunmaktadır. Bu rampa sayesinde hem katlar arasındaki bağlantı çok daha
akışkan bir sürekli sağlanmış hem de müzeye gelen ziyaretçilerin yukarı katlara
çıkarken duvarlara asılmış sanat eserlerini gözlemleyebilmeleri sağlanmıştır.
Müze, her ne kadar oldukça anıtsal ve özgün bir
mimariye sahip olsa da, yapının işlevsellik açısından eksik kaldığı noktalar
var. Müzenin içindeki duvarların kıvrımlı yapısı sebebiyle, resimlerin duvara
asılarak sergilenmesi aşamasında sıkıntılar yaşanabiliyor. Hatta, bu durum
yüzünden müze açılmadan önce 21 ressam imza toplayarak müzenin mimarisini
protesto etmiştir. Solomon R. Guggenheim Müzesi’ne getirilen bir başka eleştiri
de yapının gösterişli mimarisinin müzede sergilenen sanat eserlerinin önüne
geçtiği yönündedir.
- Nazan KIRCI, 20. Yüzyıl Mimarlığı, Ankara: Nobel Yayınları, 2013.
- https://en.wikiarquitectura.com/building/ward-w-willits-house
- https://www.arkitektuel.com/solomon-r-guggenheim-muzesi
- http://www.wikizeroo.net/index.phpq=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvV2lsbGl0c19Ib3VzZQ
- http://www.wikizeroo.net/index.phpq=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvU29sb21vbl9SLl9HdWdnZW5oZWltX03DvHplc2k
Yorumlar
Yorum Gönder