Ana içeriğe atla

Tasarım Felsefesi-1

İsmail Tunalı'nın "Tasarım Felsefesi" adlı yazısının bu bölümünde "tasarım" kavramı üzerinde durulmuştur.

Tasarım; biçim vermek, temsil etmek anlamına gelmekle birlikte günümüzde kelimenin içeriğine planlama, eskiz yapma, biçimlendirme ve kurgulama anlamları da dâhil olmuştur.

Tasarım, önce zihinde biçimlenebilir bir fikir sonra da bu fikrin biçimlenmesiyle gelişen bir süreçtir. Tasarımda tasarımlayan bir özne ve tasarımlanan bir nesne mevcuttur.

Hayatımızın her alanında var olan bu kavram bilimde “kuram”, felsefede ise “düşünce sistemleri” olarak özelleşmektedir.


BİLİMDE TASARIM

İnsan nesnelerle ilgi içine girdiği günden beri, nesneleri tanımak, aralarındaki ilgileri, olayları açıklamak ister. Bu istek ilkin dinsel nitelikle olmakla beraber zaman ilerledikçe akılcı bir yaklaşım başlamıştır. Bu akılcı yaklaşım diğer bir deyişle akılla temellendirme durumu sonucunda da insanoğlu bilime giden yolu açmıştır.

Çin’de astronomi ve matematiğin kurulması, gezegen hareketlerine dayalı ilk takvimle başlayan bu süreç sırasıyla Hindistan, Mezopotamya’ya da dinsel nitelikli olarak yayılmıştır.

Bilimin ortaya çıkışı, özgün ve devrimci bir hal alması Grek Çağı ile başlamıştır. Grek’te de dinsel nitelikle başlayan bu süreçte tanrıların dünyada olması ve insan biçiminde tasvir edilmesiyle Dünya artık bir gerçeklik olarak kavranır. Bilimin araştırma konusu da bu gerçeklik ve doğa varlığıdır. Kitaplar dinsel nitelikten çıkıp doğa üzerine yazılmaya başladığı için bu dönem bilim çağının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Bu çağa çalışmaları ile damgasını vuran önemli isimlerden Aristo: “Dünya yoktan var olmadı.” diyerek Dünya’nın oluşumu üzerine çalışmaya başladı. Ona göre Dünya başlangıçta biçimden yoksun salt maddeydi. Tanrı Demiourgos bu şekilsiz maddeye bir mimar gibi biçim verdi ve Dünya bir sanat yapıtı gibi düzenli oldu. Dünya durağan bir varlık değil, bir değişim ve oluşum varlığıdır. Bu değişim ve oluşum harekettir. Bu hareketi Aristo’ya göre ilk tanrı verdi. İlk hareketle devinime geçen dünyada sonraki bütün değişim ve oluşumları Aristo dört neden kurama göre açıklamıştır:
1. Maddi neden
2.Biçimsel neden
3.Hareket ettirici neden
4.Ereksel neden

Bu dört neden canlı-cansız tüm doğaya egemendi. Her bir nesne, her bir var olan bu dört nedenin etkisiyle değişir ve hareket eder. Tüm bu oluşum ve değişim kör bir mekanizmaya göre değil, ereksel olarak meydana gelmektedir. Bu ereksellik anlayışı Newton’a kadar yüzyıllar boyunca egemen olmuş dünya tasarımı modelidir.

17. yy.a gelindiğinde Newton, gök ve yeryüzünde meydana gelen hareketleri evrensel çekim yasasına göre açıklamıştır. Böylece Aristo’nun dünya tasarım modelini yıkmıştır. Aristo’nun ereksel evren tasarımı yerini kör bir nedenselliğe dayanan maddeci bir evren tasarımına bırakır.

Canlı dünyasındaki en ünlü tasarım modeli de Darwin’in doğal ayıklanma kuramıdır. Darwin, tek tanrıcı dinlerin o güne kadar egemen olduğu yaratılış açıklamasını kabul etmez ve canlılar alanında türlerin meydana gelmesini evrim teorisi ile açıklar.

Kimilerine göre bu evrim sürecini bilimin gelişmesinde de görmek mümkündür. E. Toulmin’e göre biyolojik evrimde olduğu gibi bilimde de doğal ayıklanma vardır. Gereksinim duyulmayan kuramlar, yerlerini gereksinim duyulanlara bırakır. Gereksinim duyulanlar deneylerin sürekli denetimine tabidir. Kuramlar, ortaya çıkan yeni koşulların getirdiği sorunları çözmek için değişime uğrar. Bu değişimi gerekli kılansa yaratıcı düşünce ve insanın sınırsız merakıdır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yöresel Konut Mimarisi ve Türkiye'deki Örnekleri Hakkında

"Yöresel Mimari" Nedir ? M.Ö. 11 000'de Jeriko (Eriha) ile ilk yerleşmeler görülür. İlk balık ağları da bu dönemde ortaya çıkmaktadır . Bina topluluklarına kent adı, ancak o aglomerasyonda üreticiler ve tüketicilerin organize olması durumunda verilebilir. Bu organize olma durumu yeni bina türlerini, dolayısı ile de yapı sanatında uzmanlaşmayı doğurmuştur. İşte çağlar öncesinden günümüze kadar yaşam geliştikçe yapı sanatı, daha sonra da mimari gelişti. Bir taşı diğerinin üzerine koymakla işe başlayan insan günümüzde en ileri teknolojiyi mimarlıkta kullanabilmektedir. Zaman geçse de günümüzde hâlen binaların üç süreç ile yapıldığı görülmektedir: 1. İlkel topluluklarda etkinliklerde henüz herhangi bir uzmanlaşma görülmez. Kişi tek başına veya ailesi ile birlikte bildiği birkaç basit teknik ile bir bina yapabilir. Bu bina genelde bir barınaktır ve her türlü organizasyondan yoksundur. Bu süreçle meydana gelen binalar aynı tipte olup, genelde doğada bulunan malzemenin old

Ergonomi ve Antropometri

Ergonomi: İnsan, ekipman, çalışma alanı ve çevresi arasındaki ilişkileri inceleyen ve bunlardan doğan problemler setini anatomi, fizyoloji, psikoloji bilimlerinin temel bulgularından faydalanarak çözmeye çalışan bilimdir. Yunanca “iş yasası” anlamındaki ergonomi sözcüğü dilimizde “iş bilim” anlamında kullanılmaktadır. Diğer bir tanıma göre ergonomi: “insanların anatomik özelliklerini, antropometrik karakteristiklerini, fizyolojik kapasite ve toleranslarını göz önünde tutarak endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisiyle oluşabilecek, organik ve psikososyal stresler karşısında, sistem verimliliği ve insan-makine-çevre uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalışan çok disiplinli bir araştırma ve geliştirme alanıdır.” Ergonominin temel amacı; insan yeteneklerini en iyi şekilde kullanarak onu doğal yapısının içinde en uygun işe yerleştirmek ve performansının en yüksek düzeye çıkarılmasını sağlamaktır. Konut; toplumun temelini oluşturan ailenin; bedensel, ruhsal

Mimarlığın Öyküsü - Orantı & Ölçek

Leland M. Roth’un “Mimarlığın Öyküsü” yazısının bu kısmında orantı, ölçek ve bunların mimarideki yeri açıklanmıştır. Orantı Pythagoras, uzunlukları 3’e 2 oranına sahip iki sıkı telin birlikte çekildiğinde beşinci diye adlandırılan tonu üreteceğini gösterdi ve diğerinin iki katına sahip bir tel aynı tonu bir oktav daha düşük olarak üretecektir. Eskiler, insan biçiminin tanrıların biçimine dayandığına inandıklarından, evrensel ve tanrısal geometrik ve orantılı ilişkilerin insan bedeninin orantılarında da gözlemlenebileceğine inanıyorlardı. Vitrivius, göbeği merkez alarak insan bedeninin uzantılarının geometrik şekillerin en temeli ve ideali olan bir kare ve dairenin kenarlarında yer alışını betimler. Vitrivius, irrasyonel sayılı geometrik figürlerin nasıl oluştuğunu da betimlemiştir. Yunan mimarlığı ve tasarımıyla ve bir bütün olarak Klasik mimarlıkta en ilişkilendirilen orantı sistemi Altın Kesit veya Altın Oran denilen sistemdir. Genel olarak iki eşit olmayan parçanın il